بَاب
فِي
الْمُحَافَظَةِ
عَلَى وَقْتِ
الصَّلَوَاتِ
9. Namaz Vakitlerini
Muhafaza
Namaz
vakitlerini muhafazadan maksat, ya sünnetlerini, menduplannı, hudu ve huşuunu
ifa ya da namazı müstehap vaktinde eda etmektir.
İslam'da
iman esaslarından sonra üzerinde en çok durulan ve dinin temeli sayılan namaz
ibadetidir. Bu ibadet, vakitlerle mukayyettir. Vakitlerle ilgili bilgi bir
önceki babta verilmiştir. Bu önemli ibadetin kıymeti, vaktinde kilınmasındadır.
Sevap bakımından da ecri daha büyüktür. Nitekim imandan sonra en hayırlı
ibadetin ne olduğu Resulullah'a sorulduğunda; "Vaktindeki namazdır."
buyurmuş olmaları vaktin önemi için en bariz delildir. Ayrıca Ma'un Suresinde
namazlarını te'hir edenler, vaktinde eda etmeyenler için de "yazıklar
olsun" denmesi, namaz vakitlerinin riayet edilmesi gereken şartlardan
olduğunu açıkça beyan etmektedir.
Bir
diğer husus da Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in namazını vaktinde
kılanları cennetle müjdelemesi, namaz vakitlerine bağlı kalmanın lüzumuna
işaret etmektedir.[127]
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ حَرْبٍ
الْوَاسِطِيُّ
حَدَّثَنَا
يَزِيدُ
يَعْنِي ابْنَ
هَارُونَ
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ مُطَرِّفٍ
عَنْ زَيْدِ
بْنِ
أَسْلَمَ
عَنْ عَطَاءِ
بْنِ يَسَارٍ
عَنْ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
الصُّنَابِحِيِّ
قَالَ زَعَمَ
أَبُو
مُحَمَّدٍ
أَنَّ
الْوِتْرَ
وَاجِبٌ
فَقَالَ
عُبَادَةُ
بْنُ
الصَّامِتِ
كَذَبَ أَبُو
مُحَمَّدٍ
أَشْهَدُ
أَنِّي
سَمِعْتُ
رَسُولَ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ يَقُولُ
خَمْسُ صَلَوَاتٍ
افْتَرَضَهُنَّ
اللَّهُ
تَعَالَى
مَنْ
أَحْسَنَ
وُضُوءَهُنَّ
وَصَلَّاهُنَّ
لِوَقْتِهِنَّ
وَأَتَمَّ
رُكُوعَهُنَّ
وَخُشُوعَهُنَّ
كَانَ لَهُ
عَلَى اللَّهِ
عَهْدٌ أَنْ
يَغْفِرَ
لَهُ وَمَنْ
لَمْ يَفْعَلْ
فَلَيْسَ
لَهُ عَلَى
اللَّهِ عَهْدٌ
إِنْ شَاءَ
غَفَرَ لَهُ
وَإِنْ شَاءَ
عَذَّبَهُ
Abdullah bin Sunabihi
demiştir ki; Ebu Muhammed Vitr'in vacip (farz) olduğunu ileri sürdü. Ubade bin
es-Samit ise dedi ki; Ebu Muhammed hata etti. Şehadet ederim ki, Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i şöyle buyururken işittim: "Beş vakit
namazı Allah farz kıldı. Her kim, bu namazların abdeslini (farzlarına riayet
ile) tam alır, onları vaktinde kılar, rüku ve huşularını eksiksiz yaparsa, onu
bağışlayacağına dair Allah'ın va'di vardır. Her kim de bunu yapmazsa, Allah'ın
ona bir va'di yoktur. Dilerse bağışlar, dilerse azap eder"
Diğer tahric: Nesai,
salat; İbn Mace, ikame; Darimi, salat; Muvatta, salâtu'l-leyl; Ahmed b. Hanbel,
hno:(6308)
AÇIKLAMA: Hadiste "Ebu Muhammed hata etti"
diye tercüme ettiğimiz kısım "Ebu Muhammed yalan söyledi" manasına
şeklindedir. Çünkü Ebu Muhammed'in yalan söylemesi düşünülemez. Zira yalan,
haberle alakalıdır. Ebu Muhammed'in yaptığı ise, haber verme değil, fetva'dır.
Fetva veren kimse yalan söylemez, verdiği fetvada hata eder. Ayrıca Ebu
Muhammed sahabilerdendir. Bİr sahabinin verdiği haberde yalan söylemesi
tasavvur edilemez.
Vitir
namazının vacip olmadığını söyleyenler bu Hadisi delilleri arasında sayarlar.
Ubade b. es-Samit, Ebu Muhammed'in "vitir vaciptir" derken hata
ettiğini ileri sürerek fikrine Allah'ın farz kıldığı namazların beş vakit
olduğuna dair olan Hadisi şahit tutmuşlardır.
Hadis'in
devamında Hz. Peygamber, bu namazları abdestlerini tam olarak alıp vaktinde
kılan huşu' ve rukuunu eksiksiz yapan kimseleri affetmenin Allah'ın va'di
olduğunu haber veriyor.
Abdesti
tam almaktan maksat, bazılarına göre, sünnet ve adabına riayet ederek
bazılarına göre ise farz ve şartlarına itina ederek abdest almaktır. Hadisin
sonundaki tehdid gözönüne alınınca ikinci mananın daha makul olduğu anlaşılır.
Namazları
vaktinde kılmaktan murat, Tiybi'ye göre ilk vaktinde kılmaktır. İbn Hacer, bunu
kabul etmez ilk vaktinde olmasa bile, vakit içinde kılınan namazın aynı sonucu
verdiğini söyler.
Rüku'yu
eksiksiz yapmak itmi'nan ile ve tesbihlerini ihmal etmeden ifadır. Diğer
rükunlar anılmadan sadece rukuun mevzu bahis edilmesi, ya diğer rükunlara galip
kılındığı veya öbürlerine bir mukaddime ve vesile addedildiği içindir.
Cahillerin bunu önemsememeleri yüzünden özellikle anılmış olması da mümkündür.
Huşu'un
tam olması ise, azaların lüzumsuz şeylerle uğraşmaması, gözün secde mahalline
bakması gibi, azayı ve kalbi başka şeylerle meşgul olmaktan korumaktır.
İşte
bu sayılanlara riayet ederek beş vaktini kılan kimseye, Allah'ın kendisini
bağışlayacağına dair ahdi vardır.
Ahd:
Aslında, yemin, emanet, zimmet, muhafaza manalarmdadır. Burada, vaad demektir.
Allah vaadi, ahd diye isimlendirmiştir. Çünkü bu her türlü vaad'den daha
sağlamdır. Bu vaad Allah'a vacip değildir. Çünkü kulun Allah üzerine vacip olan
hiç bir hakkı yoktur. Ancak bu ve buna benzer şeyler, söylenilenin mutlak vaki
olacağını beyan içindir.
Allah'ın
bağışlamayı vadettiği günahlar, küçük günahlardır. Bağışlamaktan murad ya
onları amel defterlerinden silmek veya meleklerin gözlerinden gizlemektir.
Büyük
günahlar, Ehl-i Sünnet inancına göre, ancak tevbe veya Allah'ın affı ile
bağışlanabilirler. Fakat büyük günahların bağışlanacağını söyleyenler de
vardır.
Hadiste
ifade edilen şeyleri yapmayanları bağışlayacağına dair Allah'ın bir va'di
yoktur. Dilerse lütfeder, onları bağışlar, dilerse adaletine binaen
azablandırır.
Bazı Hükümler
1.
Farz namazların adedi beştir.
2.
Hadis-i şerifte beyan edildiği şekilde bu beş vakti kılanların küçük günahlarını
bağışlamayı Allah va'detmiştir.
3.
Küfre götürmediği takdirde, asi'nin günahı mutlaka azabı gerektirmez. Mutilere
sevap da vacip değildir. Çünkü Allah üzerinde mahIukatının hiç bir hakkı
yoktur.